ÜST

Moda Tarihinde Zaman Yolculuğu

Kökeni ‘facio’ olan Latince bir kelimeden türeyen moda kavramı, Orta Çağ döneminde ‘façon’, İngilizcede ise ‘fashion’ sözcüğü ile tanımlanıyor. Bazı kaynaklarda ise moda kelimesinin ‘mod’ teriminden geldiği düşünülüyor. Pek çok sözlükte tarz, yapı ve toplumdaki ortak zevkler olarak açıklanan moda sözcüğü, insanların yeni biçimler keşfetme tutkusu olarak açıklanıyor.

Geçmişten Günümüze Modanın Evrimi

Tarih öncesi çağlara kadar uzanan moda anlayışında; Mısır, Antik Yunan ve Antik Roma gibi medeniyetlerde giyinme ihtiyacına paralel olarak pek çok farklı yöntem kullanılıyordu. Mısırlılar ince kumaşlarla kendilerini sıcaktan korumaya çalışırken Antik Roma’da halk, sandalet ve tuniklerle giyim ihtiyacına çözüm buluyordu. 13’üncü yüzyıla gelindiğinde ise moda kavramının gelişmesinde halktan ayrılan asil kitlenin seçimleri göze çarpıyordu. Halktan farklı giysiler seçen soylu kesimin kıyafetlerinde amblemler ve motifler yer alıyordu. 14’üncü ve 15’inci yüzyılda Doğu’dan etkilenen Avrupa’da, sarayda yaşayan kadınların dökümlü elbiseleri ve abartılı etekleri dikkat çekiyordu. Terzilik faaliyetlerinin arttığı bu dönemde elbise ve giysilerde farklı modellere de yer verilmeye başlandı. 15’inci yüzyılda uzun ve çok katlı etekler tercih eden kadınlar, şapka olarak ise boynuz ve kalp şeklinde modellerle kendilerini süslüyordu.

16’ncı yüzyılda kırmızı ve mavi gibi parlak renkler soylu ailelerin giyiminde öne çıkıyordu. Kraliçe Elizabeth’in tercih ettiği pilili kıyafetler, elmas ve yakut gibi değerli taşlarla süsleniyordu. V bitişli bel çizgisi ve yüksek belli kostümlerin moda arenasına giriş yaptığı bu dönemde, 1560 yılında ilk ipek çorabı giyen Kraliçe Elizabeth, lüksün ve ihtişamın hakkını veriyordu. 17’inci ve 18’inci yüzyılda önceki dönemlerin aksine yalın kıyafetlerin gözde olduğu bir dönem başlıyordu. Bu zaman diliminde hafiflik, sadelik ve kullanışlılık gibi özellikler kıyafet seçiminde etkili oluyordu. 1765 yılında buhar makinesinin icat edilmesiyle başlayan Sanayi Devrimi ile birlikte giyinmek ihtiyaç olmaktan çok tüketim malzemesi olarak görülmeye başlandı. 1789 yılında başlayan Fransız İhtilali ile asil sınıf ve çiftçi/köylü sınıfı arasındaki fark ciddi bir değişime uğradı. Köyden şehre gelen çiftçiler, asilzadelerin kültür mirasına ortak olmaya başlayarak moda ve giyimde “burjuvazi” sınıfının ortaya çıkmasına neden oldu. Böylece giyim alanında sınırlar giderek şeffaf hale gelirken moda olgusu da demokratikleşme sürecine girmiş oldu.

Moda Sahnesinde Demokratikleşmenin Ayak Sesleri

Kaynak: learnfrenchchicago

19’uncu yüzyıl ile birlikte bel çizgisinin yukarıda olduğu “Ampir” modası öne çıkarken gündüzleri şal ve pelerin modası da dikkat çekiyordu. Ünlü Fransız tasarımcı Paul Poiret önderliğinde şekillenen bu yüzyılın moda olgusunda, terzilikte yaratıcılık kavramı ön plana çıkmaya başladı. “Bella Epoque” olarak adlandırılan bu zaman diliminde kumaşlar ve tasarımlar görsel açıdan en üst kalitede yorumlanırken modada bireysel kimlik arayışı da göze çarpıyordu. Ünlü tasarımcının bol kalıplı tunikleri hazır giyim sektörünün de ilk adımlarını atmasına aracı oldu. Her vücut tipine uyan bu elbiseler, kadınların hazır giyime olan ilgisini artırıyordu. 1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşı ile birlikte kadınlarda işlevselliği öne çıkaran giysiler tercih edilir oldu.

1920’lerin Çarliston dansının uluslararası popülerliğine ayak uyduran giyim sektöründe dans kostümünden esinlenilerek sallantılı küpeler, saçaklı bordürler ve uzun kolyeler başrolde bulunuyordu. Savaşın son yıllarında ortaya çıkan pantolon akımı ile kadın giyiminde yepyeni bir dönem de başlamış oldu. Abiye kıyafetlerde ise bel hattı olmayan modeller göze çarparken abartılı gece kıyafetleri dönemin ruhunu yansıtıyordu. 1930’lu yıllara gelindiğine kadın silüetindeki değişim çarpıcıydı. Zarif ve feminen esintilerin olduğu bu yıllarda keskin hatlı kıyafetler, yerini yumuşak çizgilere bırakıyordu. “Elegant Femininity”, yani zarif dişilik olarak adlandırılan dönem, elbise bel kıvrımlarının doğal yerlerinde kullanıldığı ve etek boylarının diz hizasının aşağısında olduğu zarif bir çekiciliği simgeliyordu. İç giyimde ise korselere veda eden kadınlar, elastik kumaşlı iç çamaşırları ile rahatlığı tercih etmeye başladı.

Moda Küllerinden Doğuyor

Kaynak: media.glassdoor

İkinci Dünya Savaşı ile rasyonel bir kimliğe bürünen moda, kadınların tek tip giyindiği bir endüstri halini aldı. Savaşın etkisi ile değişen sosyal ve ekonomik hayatla birlikte giyim alanında da malzeme sıkıntısı baş gösterdi. 1947 yılına kadar devam eden bu dönem, moda için yaratıcılıktan uzak ve zor yıllar olarak nitelendirildi. 1947 yılında ünlü Fransız moda tasarımcısı Christian Dior’un öncülüğünde tekrar yükselişe geçen moda sahnesinde; düşük omuzlar, bileklere kadar inen uzun etekler, yüksek topuklar ve küçük şapkalar kadın feminenliğine zarif bir vurgu yapıyordu. Kalem eteklerde yırtmaç ilavelerinin öne çıktığı bu dönemde kadınlar ayakkabı ve çanta uyumuna dikkat ediyordu. Sinema sektörü ve film yıldızlarının da yaratıcılığı hayli etkilediği yıllarda erkek modasında da günlük gömlekler ortaya çıkmaya başladı. Hawaii ve Carisca gömlekleri, Amerika sahillerinde giyilirken bu parçaların üzerinde deniz, meyve, kadın ve çiçek figürleri dikkat çekiyordu.

Amerika’nın spor giyim trendlerinin Avrupa’da da uygulanmaya başlandığı 1950’lerde Amerikan giyim tarzı, gençleri etkisi altına almaya başladı. Amerikan tıraşının giderek popüler olduğu bu dönemde tenis ayakkabıları, bol pantolonlar ve süveterler varoluşçu anlayışı desteklerken bunun moda arenasına yansıması siyah rengin hakimiyeti ile kendini gösteriyordu. Rock’n Roll müziğin yükselişi ve bu akımın idolü olan Elvis Presley, Batı gençliği üzerinde etkiliydi. İngiltere’de ortaya çıkan ve modayı yakından etkileyen alt kültürler de dönemin trendlerinin ortaya çıkmasına ön ayak oldu. Hipster’ler, Ted’ler ve Beat’ler gelecek yılların alt kültür akımlarına da zemin hazırlıyordu. Anti-moda yaklaşımları ve sokak kültürü ile harmanlanan stilleri ile öne çıkan bu gruplar, gençlerin giyimlerinde kendilerine yepyeni stiller edinmelerinde rol oynadı. 1960’larda başlayan hazır giyim kavramı ile birlikte moda da yön değiştirdi. Twiggy gibi ultra zayıf mankenlerin yükselişi ile kadın silüeti yeni baştan yorumlandı. Gösterişli göz makyajı, aşırı zayıflık, süper mini etekler bu dönemin öne çıkan kavramları oldu. Kişisel dışavurumun simgesi olan moda dünyası, ülkelerin uzaya gitme çalışmalarından etkilenerek fermuarlı giysiler ve metalik renkli botlarla bu dönemi mercek altına aldı.

1970’ler: Bohem Rock Stilin Özgür Ruhu

Kaynak: lovetoknow

Hippie ve bohem akımlarının moda endüstrisine damga vurduğu 1970’li yıllar, özgürlükçü ve bohem ruhunu giyim kodlarına başarılı bir şekilde aktardı. Amerika’da 1968’li yılllarda doğan hippie kavramı, 70’li yılları şekillendiren en önemli detayların başında geliyordu. Özgürlükçü ve anı yaşayan bu akım; bohem ve etnik desenlerin, yaratıcılıkta sınır tanımayan tasarımların ve farklı kültürlerin etkileşiminden doğan kumaş, doku ve boyama tekniklerinin de öne çıkmasını sağladı. Jean pantolonlar, örme jarse bluzlar, kalın kazaklar, patchwork tasarımlar ve uzun saçlar hem kadın hem de erkeklerde en sık görülen dönem detaylarını oluşturuyordu. Özgürlük ve eşitlik kavramları siyahi mankenlerin dergi kapaklarında boy göstermesi ile daha da perçinlendi.

A kesimli uzun ve bol elbiseler, anvelop modeller, geometrik çizgiler, puantiyeler, çiçek ve şal desenleri, yumuşak renk tonları ile feminenliğe gönderme yapan kumaş çeşitleri, dönemin öne çıkan trendlerini oluşturuyordu. Püsküller, iri çerçeveli gözlükler, fularlar, büyük tokalı kemerler, halka küpeler ve eşarplar kıyafetlerin en önemli tamamlayıcıları konumundaydı. İspanyol paça pantolonlar, parkalar ve kısa şortlar gençlerin sıklıkla rağbet ettikleri parçaların başında geliyordu. Golf ve binici pantolonların yanı sıra kimono ve kaftanlar da bu dönemin bohem stilini gözler önüne seren tasarımları arasında yer aldı. Calvin Klein, Sonai Rykiel, Issey Miyake ve Yohji Yamamoto gibi isimler dönemin öne çıkan tasarımcıları olarak ilk sıralarda bulunuyordu.

1980’lerle Gelen Maksimalizm Dalgası

Kaynak: filmaffinity

1980’li yıllarda baş gösteren punk akımı; renkli saçları, gotik makyajı, piercing, deri pantolon ve aykırı bir duruşu moda sahnesine taşıdı. Küresel çapta toplumsal olayların dikkat çektiği ve isyankar duyguların hiç olmadığı kadar gün yüzüne çıktığı bu dönem, moda da kendine göre dünyaya meydan okuyordu. Madonna ve Michael Jackson gibi starların ortaya çıkışı ile stil ve trendler de uç noktalarda kendine yer buldu. Yüksek belli-dar paçalı jean pantolonlar, permalı saçlar, vatkalar, kabarık modeller, abartılı giyim tarzı ve frapanlık bu dönemin önemli stil ipuçlarını oluşturuyordu.

Zenginliği ve lüks yaşamı gözler önüne serme çabası olarak da adlandırılan bu yıllarda uzun kürkler, yarasa kollar, neon makyajlar ve gösterişli mücevherler kadınlar tarafından rağbet görüyordu. Bir sanat okulunda yaşananları konu alan Fame dizisi ise 80’li yılların moda kültürün etkileyen bir diğer önemli unsurdu. Rengarenk taytlar, tozluklar, rahat t-shirt’ler, saç bantları ve maskimalist bir spor tarz 80’lerin olmazsa olmaz stilini açığa çıkarıyordu. Miami Vice dizisi ile erkeklerde beyaz takım elbise ve kolları kıvrık üstler en dikkat çekici detaylar arasındaydı. Ayakkabılarda kendini gösteren sivri burun ve çivi topuk modasına renkli, ihtişamlı takı ve aksesuarlar eşlik ediyordu.

1990’lı Yıllar: Modanın Sadelik Arayışı

Cesur ve renkli 80’ler sonrası modanın sadeleşme döneminde girdiği 90’lı yıllar minimalizm akımının doğduğu dönemler olarak nitelendiriliyordu. Moda dünyasında süper modellerin devri olarak da kabul edilen 90’lar; Kate Moss, Naomi Campbell, Christy Turlington gibi mankenlerin en popüler olduğu zamanlardı. Pearl Jam ve Nirvana’nın müziklerinden doğan grunge akımı 90’lı yıllarda trendlerin şekillenmesinde rol oynadı. Uzun ve bakımsız görünen saçlar, jean üzerine giyilen oduncu gömlekler, rahat spor ayakkabılar bu trendin stil ipuçlarını oluşturuyordu. Yüksek bel jean’ler, logolu t-shirt’ler, renkli eşofman üstleri, kot etek ve deri ceketler en sık tercih edilen giyim parçaları arasındaydı.

“Denim on denim” yani jean ceket, pantolon ve gömleğin üst üste giyildiği trend de 90’lı yıllarda bireyselliğe vurgu yapıyordu. Dövme ve piercing gibi vücut sanatlarına ilginin arttığı bu zaman diliminde yuvarlak gözlükler ve asker botları, stiline farklı bir hava katmak isteyenler tarafından benimsendi. Dönemin feminen çizgileri arasında ise çiçekli elbiseler, omuzu açıkta bırakan bluzlar, göbeği açıkta bırakan kısa crop-top’lar ve kısa jean şortlar dikkat çekiyordu. 80’li yıllara göre daha sade ve zevkli bir zaman olarak nitelendirilen 90’lar modası, abartıdan uzak ama karakterli bir duruş sergiliyordu.

2000’ler: Hip Hop ve Vintage Kavramlarının Yükselişi

2000’li yıllara gelindiğinde ise hip hop müzik tarzının gündeme oturmasıyla bol jean modelleri, oversize kabanlar ve sweatshirt’ler, sneaker’lar, jean ceketler ve bandanalar stilini güncellemek isteyenlere ilham kaynağı oldu. Vintage modasının giderek yaygınlaştığı bu yıllarda nostalji teması ve eskiye özlem retro stillerin günümüze uyarlanmasında aracı oldu. Vintage mağazaların artış gösterdiği ve ikinci el kıyafetlere ilginin arttığı bu günlerde moda, halen geçmişten esinlenen formlar ve tasarımlarla moda tutkunlarını etkisi altına almaya devam ediyor. 50’lerin klasik parçalarından 70’lerin bohem tarzına, 80’lerin neon renklerinden 90’ların grunge görünümlü kıyafetlerine kadar her parça, moda tasarımcıları tarafından yeniden yorumlanarak podyumlarda yerini alıyor. Doğaya katkı sağlayacak ürünlerle birlikte etik konulara duyarlı üretim teknikleri de önümüzde senelerde moda dünyasında sıklıkla konuşulacak konular arasında olacağa benziyor.

Stilinize geçmişin esintilerini taşımak ve dönem modasını giyim tarzınıza adapte etmek için nostaljik stil ipuçlarından yararlanmak sizin elinizde! Giyiminizde 70’lerin tarzını yakalamak için yüksek bel jean pantolonlarınızın üzerine patchwork desenli bluzlar, kazaklar veya etnik desenli pelerin modelleri giymeyi deneyebilirsiniz. Püsküllü çantaları ve iri çerçeveli gözlüklerinizi yanınıza almayı unutmayın! 80’ler dönemine özgü bir görünüm için dar paça jean pantolonunuzu kabarlık omuzlu bluzlarla tamamlayabilir, gösterişli mücevherleriniz ve neon temalı makyajınız ile tüm ilgiyi üzerinizde toplayabilirsiniz. Bu dönemin hakkını vermek için abartı şart! Eğer 90’ların grunge tarzına yakın bir duruş sergilemek istiyorsanız siyah yırtık pantolonunuzu ekose gömlekler ve postallarla kombinlemeyi deneyin. Logolu t-shirtler ve kot etekler ise diğer bir stil alternatifiniz olabilir. 2000’lerin vintage ruhunu yakalamak için oversize kabanlar ya da jean ceketlerle fularlarınızı kombinleyin. Romantik bir tarz içinse omuzları açıkta bırakan uzun çiçekli elbiseler tam size göre!