
İstanbul’un Tarihi Kültür Merkezleri
Tarihin tozlu sayfalarından sahne ışıklarına uzanan bir geziye ne dersiniz? Pek çok kültüre ev sahipliği yapmış olan İstanbul’un kültür sanat konusunda adından sıkça söz ettiren en önemli mekanlarını sıraladık sizin için. Hâl binası olarak tasarlanan ama günümüzde tiyatro sahnesine dönüşen, Kadıköy silüetinin önemli bir parçasından; Beyoğlu sokaklarına kadar İstanbul’daki kültür sanat merkezleri gezimize hoş geldiniz!
Atlas Sineması

Kaynak: aykiriakademi
Beyoğlu’nun tarihi sinemaları arasında en popüler olan olan Atlas Sineması, adını da verdiği Atlas Pasajı’nın içinde yer alıyor. Üstelik burası İstanbul’un en büyük sinemalarından da biri. Yakın zamanda restorasyon çalışmaları tamamlanan sinemanın yapımı 1870’lere dayanıyor. Büyük İstanbul Yangını sonrasında Sultan Abdülaziz döneminde Agop Köçeyan tarafından kışlık ev olarak inşa ettirilen yapının şu an pasaj olarak kullanılan bölümü, eskiden at ahırı idi. Hatta sonrasında da at cambazhanesine çevirildiği söyleniyor. Zaman içinde, ihtiyaçlarla da paralel olarak dönüşen bu yapı, mimari eklemelerle konak kısmı genişletilerek bugünkü şekline kavuşuyor. 1932 yılından bugüne de eğlence ve sanat merkezi olarak kullanılıyor. Yakın dönemde yeniden elden geçirilen ve bakımı yapılan Atlas Sineması, ses sisteminden localarına kadar tepeden tırnağa yenilendi. Şu anda 500, 130 ve 85 kişilik olmak üzere üç ayrı salonu bulunan sinemaya, balkonlar locaya dönüştürülerek, yatar koltuklar da eklenmiş durumda.
Emek Sineması’nın yıkılma süreci pek çok sinemaseverin kalbini kırsa da, o hala gerçek bir sinema sembolü!
Emek Sineması

Kaynak: tsa
Emek Sineması olarak adlandırılmadan önce Melek Sineması olan bu yapı, 1924 yılında Yeşilçam Sokağı 5 numarada faaliyetine başlıyor. Melek adını alması ise sahnesinin her iki tarafında bulunan sarı – turuncu renkli art – nouveau tarzındaki iki melek tablosundan kaynaklanıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında açılan Melek Sineması, Avrupa’nın çağdaş sinemaları arasında da kendine yer buluyor. İki geniş fuayesi ve iki yana açılan balkonu bulunan bu görkemli yapının alt locaları o dönemlerde sosyetik bir buluşma mekanı olarak da hizmet veriyor. 1945 yılında İstanbul Belediyesi’ne satılan sinemada dünya çapında etkin olan büyük film şirketleri imzasıyla çıkmış filmler de gösterilmeye başlıyor. Dönemin öne çıkan filmleri arasında On The Town, Two Weeks With Love, Singin’ in the Rain, The Toast of New Orleans, Everybody Does It, Cheaper by the Dozen, The Jackpot, Gone To Earth, Valentino, All About Eve bulunuyor. Aynı dönemlerde tüm dünyada büyük ses getiren Gone With the Wind’in ilk gösterimi de yine Melek’te yapıyor. Bu sayede Hollywood filmlerinin merkezi haline de geliyor. Ardından, ilk sahipleri tarafından başka bir sinema salonunun açılması ile popülaritesi sarsılan Melek Sineması, 1957’de Emekli Sandığı’na satılıyor. Bu dönemde Emek Film adlı bir şirket de kuran Emekli Sandığı yönetimi, sinemanın adını Emek Sineması olarak değiştirerek sinemayı büyük bir onarımdan geçiriyor. Sonuçta yapı, Beyoğlu’nun gerçek sinema kalesi olarak anılmaya başlıyor ve yakın döneme kadar varlığını sürdürüyor.
Süreyya Operası

Kaynak: kulturlimited
Cumhuriyet’in sanata en güzel katkıların bir diğeri olan Süreyya Operası 1924 yılında Süreyya İlmen Paşa tarafından tasarlanarak Kadıköy Bahariye Caddesi’nde yaptırıldı. 90 yılı aşkın tarihinde, uzun dönem sinema olarak kullanılan yapı, Anadolu Yakası’nın en önemli binalarından biri. Döneminde bölgenin kültür yaşamını çağdaşlaştırmak ve geliştirmek için müzik ve sahne sanatlarına uygun bir bina yapmaya karar veren Süreyya Paşa, inşaatı 3 yıl süren ve 6 Mart 1927 yılında bitirilen bu binayı yaptırırken; konser, konferans, dans, balo, çay, nişan-düğün gibi sosyal ihtiyaçları da karşılayacak şekilde tasarladı. Bu çalışmasını gerçekleştirmeden evvel Avrupa’daki önemli örnekleri de inceleyen Paşa, Paris ve Almanya’dan ilham aldı. Başlangıçta sahne bölümü bulunmayan ve teknik donanımı olmayan binada uzun bir süre temsillere yer verilemese de, ilk olarak sinema salonu olarak hizmet vermeye başladı. Yakın zamana kadar bakımsız olan Süreyya Binası’nın yeniden canlandırılma çalışması ise Dr. Murat Katoğlu ve mimar Ersen Gürsel tarafından başlatıldı. 49 yıllığına Kadıköy Belediyesi’ne kiralanan binanın tüm dekoratif unsurları elden geçirildi ve temizlendi. Tavan freskleri, duvarlardaki pano resimler uzmanlar tarafından titizlikle ve aslına uygun şekilde onarıldı. Sahnesi de tamamlanan opera binası böylece Süreyya Paşa’nın hayallerine uygun olarak hizmet vermeye başladı.
Haldun Taner Sahnesi, Kadıköy’ün buluşma merkezlerinden biri olarak insanların günlük yaşantısına yerleşmiş durumda.
Haldun Taner Sahnesi

Kaynak: degisti
İtalyan mimar U. Ferrari tarafından 1927 yılında inşa edilen bina, eskiden hâl olarak hizmet veriyordu. Meyve – sebzelerden sanata doğru aldığı yolda Haldun Taner Sahnesi, Kadıköy Meydanı’nın en önemli simgelerinden biri olarak görülüyor. Yapımının ardından kiracı bulunamadığından, on yıla yakın süre boş kalan binanın dönemin Kadıköy kimliğine uymadığı gerekçesiyle yıkılması dahi söz konusu olmuş. Bunun ardından belediye tarafından itfaiye garajına çevrilen binanın bir kısmı ise hurda araç deposu olarak kullanılmış. 40’lı yıllara gelindiğinde ancak yapılış amacı dahilinde kullanılan bina, 70’li yıllara kadar hâl binası olarak hizmet vermiş. Çeşitli restorasyon çalışmaları sonrasında özgünlüğünü kaybetmiş olsa da, günümüzde kültür ve sanatın önemli noktalarından biri haline geldi. 1986’da İstanbul Üniversitesi’nin kullanımına verilen bina devlet konservatuvarı olarak hizmet vermeye başladı. 1989’da ise alt katı Devlet Tiyatroları’na bağlanarak Haldun Taner Sahnesi adıyla temsillerine başladı.
Siz de sahne sanatları ve tiyatro tarihi konusuna meraklıysanız daha fazlası için buradan Hepsiburada’yı ziyaret edebilirsiniz.