
Danimarka ve sandalye: İşte sihirli formül
İşte dekorasyon tutkunlarının yakından tanıması gereken, Danimarka tasarımı beş ikonik sandalye ve hikayeleri…
Almanya’nın Bauhaus ekolünden etkilenen ve endüstriyel teknolojileri minimalist tasarımla birleştiren Danimarkalı Modern akım, ilk mobilya örneklerini 1940’ların ortalarında vermeye başladı. Modern tasarımın estetiği ile marangoz ustalarının geleneksel tekniğini harmanlayan tasarımcılar ortaya sade, çevreye duyarlı ve son derece özgün bir tarz çıkardı. Günümüz tasarımcılarına ilham vermeyi sürdüren, sergilere ve kitaplara konu olan ünlü “The Danish Chair”ın sihirli formülü de kaynağını burada buldu.
45 Chair: Modern sandalyelerin atası
Danimarka Modern hareketinin önde gelen isimlerinden Dan mimar ve endüstriyel tasarımcı Finn Juhl, aslında sanat tarihi okumak istemiş ama babası buna izin vermemiş. Ortaya çıkardığı heykel gibi mobilyalar düşünüldüğünde bugün babasına şükran borcumuz olduğu muhakkak. Organik ve doğal formlar üzerine çalışmayı seven Juhl, 45 Chair isimli ikonik sandalyeyi, 1945’te tasarlamış. Juhl’un tasarım dehasının sembolü haline gelen bu sandalye bugün, “modern sandalyelerin atası” olarak anılıyor.
Wishbone Chair: Zamansız zarafet
Hayata bir ayakkabıcının oğlu olarak başlayan Hans Jørgensen Wegner, belki de yaratıcı yeteneğini ve sade ama özgün estetik anlayışını genlerine borçluydu. Ama onu Danimarkalı Modern akımının en önemli isimlerinden biri yapan ve dünyaca ünlü bir mobilya tasarımcısına dönüştüren şey bu yeteneğinin yanı sıra aldığı eğitimi marangoz atölyelerinde çıraklık yaparak kazandığı deneyimle harmanlamasıydı.
Bu tedrisattan geçerek eski ve yeniyi ustaca birleştirmeyi öğrendi. 1949’da ortaya, 50 yıldan uzun süredir üretimi süren efsane sandalyesi Wishbone, diğer adıyla Y Chair çıktı. Wegner’in Çin’in Ming Hanedanlığı’ndan esinlenerek ortaya çıkardığı bu sandalye, sadece tasarımı değil ince işçiliğiyle de dikkat çekti.
Panton Chair: 60’lardan geleceğe selam
Danimarka’nın yetiştirdiği en sıra dışı mobilya tasarımcılarından biri olan Verner Panton, önce Odense Technical College’da, daha sonra ise Kopenhag’da Kraliyet Danimarka Güzel Sanatlar Akademisi’nde okudu. 20. yüzyıl tasarım anlayışına adeta damga vuran Verner Panton, ahşap dışında yeni malzemeler denemeyi seven, plastik kullanan, yenilikçi ve fütüristtik bir tasarımcıdır.
“The Danish Chair” dendiğinde akla ilk gelen imgelerden biri, onun 1960 yılında yarattığı Panton Chair’dır. Tasarımcı 1967’de, Vitra ile işbirliğine girerek bu ikonik sandalyeyi seri üretime soktu. Panton, tamamen plastikten tek parça halinde üretilen ilk sandalyedir.
Bow Chair: O bir başyapıt
Önce felsefe sonra tasarım eğitimi alan Grete Jalk, Danimarka’nın modern mobilya tasarımlarına, net ve rahat çizgileri ile imza attı. Fin tasarımcı Alvar Aalto’nun ahşap büküm ve Amerikalı tasarımcı çift Charles-Ray Eames’in ahşap kalıplama tekniklerinden etkilendiğini söyleyen Grete Jalk, bu alanda araştırma ve denemeler yaparak kendi tarzını oluşturdu.
1963 yılında tasarladığı laminat sandalyesi Bow Chair, onun tüm dünyada bilinen, en ünlü eseridir. Sandalyenin karmaşık ve zor tasarımı ile bir heykeli andıran etkileyici formu, onu mobilya tasarımında başyapıtlar arasına sokuyor.
Egg Chair: Huzur veren yumurta
1902’de Danimarka, Kophenag’da doğan Arne Jacobsen, Kraliyet Danimarka Güzel Sanatlar Akademisi’nde mimarlık okumuştu ama aynı zamanda resimle de her zaman yakından ilgilendi. Onu Danimarka Modern’in baş aktörlerinden biri yapansa tasarımda işlevsellik anlayışı oldu.
Gösterişten uzak, ergonomik, oval formları bazılarınca estetikten uzak olmakla eleştirilse de bu, 1958’de tasarladığı Egg Chair için geçerli olamaz. Jacobsen’in Kopenhag’daki Radisson SAS Royal Royal Hotel’in lobisi için tasarladığı ve Fritz Hansen tarafından üretilen bu sandalyenin adı, sadece oval hatları yüzünden “yumurta” değildi.
Egg Chair, oturanı sarıp sarmalıyor ve sanki bir yumurtanın içinde, korunaklı bir yerdeymiş gibi hissetmesini sağlıyordu. Belki de bu his yüzünden 50 yılı aşkın süredir dekorasyon meraklılarının ilgisine mahzar olmayı sürdürüyor.
The Danish Chair hikayesine dalınca evdeki sandalyelere şöyle bir daha bakıp içi sıkılanlardansanız belki de aradığınız mutluluğa buradan ulaşabilirsiniz.