ÜST

Kandinsky’nin Soyut Dünyasına Yolculuk

 

Aralık 1866 Moskova doğumlu olan Wassily Kandinsky, saf soyut resmin babası sayılan ressam ve sanat teorisyenidir. Öğrenim gördüğü hukuk ve ekonomi alanını bırakarak modern sanata yönelen Kandinsky, sanatın özüne inerek temsili yansıtma şeklinde süregelen akımdan farklı eserler ortaya koymasıyla tanınmaya başlar. 30 yaşına bastığında dönemin önemli üniversitelerinden olan Estonya Tartu tarafından profesörlük teklifi alan Kandinsky, teklife olumsuz yanıt vererek sadece kendi yaşamını değil; modern sanatı da derinden etkilemiş olur.

Münih’te Sanat Eğitimi

Kaynak: Learnodo Newtonic

Orta öğrenimini Grekov Odessa Sanat Okulunda tamamlayan Kandinsky’nin sanata olan tutkusu, Claude Monet’in Saman Yığınları serisi, Rembrandt’ın yağlı boya tabloları ve Richard Wagner’in Moskova Kraliyet Tiyatrosu’ndaki Lohengrin Operası sunumlarını izlemesi ile yeniden alevlenir. Yüksek öğrenimini, kendisi ve soyut sanat açısından bir fetret devri olarak niteleyebileceğimiz Kandinsky, renklerin gizemli dünyasına ünlü Sloven ressam Anton Azbe’nin öğrencisi olarak geri döner. Azbe ile geçen iki yılın ardından Münih Güzel Sanatlar Fakültesine giren Wassily Kandinsky, 1900 yılında diplomasını alır. 20. yüzyılın en önemli ressam ve sanat kuramcıları arasında yer alacağının ilk sinyalini, 1903’te Moskova’da açtığı sergiyle veren Kandinsky’nin, geleneksel sanat akımlarının etkisinden çıkma arayışları sayesinde soyut sanat anlayışının ortaya çıktığı rahatlıkla söylenebilir.

Soyut Sanatın Kuramsallaşması ve Kandinsky

Kaynak: Pixels

Kandinsky’nin Amerika’yı yeniden keşfetme çabası olarak yorumlanabilecek “içsel gereksinim” yolculuğu, 1904 yılından 1908 yılına dek sürer. Venedik, Tunus, Amsterdam, Fransa ve Rusya gezilerinin ardından Kandinsky, empresyonist akım hakkında uzun ve detaylı incelemelerde bulunur.

Saf bir tinsellik, içgüdüler, renklerin gizemli duyguları ve biyomorfik form, Kandinsky’nin soyut sanat anlayışını ortaya koyan kavramlardır.

Doğanın görünen biçimlerini içeren bir sanat anlayışının yerine geliştirdiği form, Kandinsky’yi dünya çapında bir üne kavuşturur. 20. asrın başında kurucusu olduğu Phalanx ile fitili ateşlenen akım, 1912’de Franz Marc ile birlikte kurdukları ve adını 1903’te resmettiği Mavi Süvari tablosundan alan Mavi Süvari Grubu ile modern sanat çevresinde büyük yankı uyandırır. 20. asrın en büyük sanat metni olarak anılan ve içerisinde plastik sanatlardan müziğe, resimden heykele kadar eşsiz metinlerin yer aldığı bir almanak yayınlayan grup, başta gerçekçilik olmak üzere natüralizm ve empresyonizm akımlarına karşı çıkar. Kandinsky ve arkadaşlarının dışavurumcu tavırlarına aynı dönemde ürünler ortaya koyan Munch, Klimt, Kokoschka gibi isimler de katılınca ekspresyonizm akımı doğar; lakin, Kandinsky ve arkadaşlarını bu akımın içerisinde de farklı bir yere konumlandıran soyutluk kavramı, ayırt edici özellik olarak ön plandadır. Ünlü ressamın 1910 yılında sulu boya, Hint mürekkebi ve kurşun kalem izleriyle resmettiği tablo, ilk soyut sulu boya çalışması olarak tarihteki yerini alır.

Sanatta Tinsellik Üzerine

Kaynak: İstanbul Sanat Evi

Takvimler 1911 yılını gösterdiğinde Kandinsky, sayısız içerikle desteklediği yaklaşımını, “Sanatta Tinsellik Üzerine” isimli kitapla geliştirir. 1912 yılında geliştirilmiş sürümü ile tekrar basılan kitap, Türkçe’ye “Sanatta Zihinsellik Üzerine” ve “Sanatta Maneviyat Üzerine” isimleriyle de çevrilir; fakat, kitapların içeriğinde büyük bir değişiklik yoktur. Genel estetik kavramı üzerine görüşler ile başlayan eser, Kandinsky’nin neden soyut resmin babası olarak anıldığını da ortaya koyması açısından literatürde son derece önemli bir yere sahiptir. 20. yüzyıla gelindiğinde fovizm, kübizm, ekspresyonizm, süprematizm, konstrüktivizm, dadaizm ve pürizm gibi akımlar, geleneksel akımlara aykırı olarak soyut ürünler sunsalar da Kandinsky dışında hemen hiç kimse, üretilen eserlerin tam anlamının farkında değildir. Renklerin gizemli dansı, Kandinsky’nin eserlerinde resmin ana konusu olmaya devam eder ve sırf bu yönüyle dahi resim sanatının özüne en çok yaklaşan kişi Kandinsky’dir.

Kandinsky’e göre “soyut sanat, somuttur!”.

Günümüzde bir hayli popüler bir konu olan renklerin psikolojik etkilerini de incelediği kitabın ikinci bölümünde Kandinsky’nin, resim sanatını küresel çapta bir iletişim aracına dönüştürme çabaları görülür. Bu çaba, günümüzdeki sanat anlayışının dahi çok ötesinde olup Kandinsky’ye göre, sanatın, zihinsel ve ruhsal yeteneklere sahip olması gerçeği sayesinde hiç de hayali değildir.

Dünya Savaşı ve Sanat

Kaynak: Panorama

Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Rusya’ya dönen Kandinsky, savaşa rağmen sanat tutkusunu diri tutmayı başarır ve müzecilik alanında çalışmalar yapar. Moskova Güzel Sanatlar Akademisinde profesörlük görevinde bulunduktan sonra Sovyet Rusya’nın ilk yıllarında görülen özgürlükçü tutum, yavaş yavaş değiştiğinden Berlin’e geri döner. İki savaş arası süreçte Almanya’nın sanat tarihindeki en önemli figürlerinden olan Kandinsky, Bauhaus Okulu’nun öncülerinden olur. Bu dönemde ortaya koyduğu eserler, oldukça sağlam kompozisyonlar içerdiğinden bu dönem, Kandinsky’nin zirve dönemi olarak nitelenir.

Kandinsky’nin eserlerindeki her öge bir notadır!

Başta daire olmak üzere geometrik formları sıklıkla kullanan Kandinsky, renklerin de müzikteki notalar gibi titreşimlere sahip olduğunu savunur. Nazilerin 1933’te Bauhaus’u kapatmalarının ardından Fransa’ya taşınan ünlü ressam, burada da deyim yerindeyse müziği resmetmeye devam eder. Kandinsky’nin bu dönemdeki resimlerinin sesini duyabilenler, üstadın eserlerindeki geometrik yansımaların azaldığını fark edebilirler.

Sinestezi ve Kandinsky 

Kaynak: Osservatore

Modern sanata saf soyutluk aşılayan Kandinsky, uzmanlara göre sinestezi hastalığına sahipti. Duyuların karmaşası olarak tanımlayabileceğimiz hastalık, sesleri görmek ya da görüleni işitmek gibi etkilere sahipti. Kulağa doğaüstü bir güç gibi gelen hastalık, temelde bir algı bozukluğu olsa da Kandinsky ve modern sanat için bu durumun avantaja dönüştüğü yadsınamaz bir gerçektir. Renklerin tinsel tınılarını eserlerinde eşsiz bir şekilde kullanan ressam, sanatın doğasına onlarca eser katmasının ardından 1944’te son durağı olan Paris’te ardında onlarca eser ve güncelliğini hâlen koruyan bir sanat kuramı bırakarak hayata gözlerini yumar. Günümüzde Kandinsky’nin birbirinden özel soyut tablolaları sanatseverler tarafından ilgi görmeye devam etmektedir.