Latince’nin kullanıldığı Latin edebiyatı, öncelikle Latince konuşulan bir imparatorluk olan Roma İmparatorluğu’nda gelişen bir edebiyat türüydü. Roma İmparatorluğu yıkıldığında Latince, diğer modern diller yerini alana kadar Batı orta çağ dünyasının edebi dili olarak kaldı. Rönesans’tan sonra Latince yazımı giderek dini ve akademik yayınlardaki kullanımıyla sınırlandırıldı.

Yunan edebiyatının etkisinde olan Latin edebiyatı, Yunan edebiyatının devamı niteliğindedir. En verimli ve parlak dönemini M.Ö. 78 ile M.S. 14 yılları arasında Altın Çağ ya da Klasik Dönem olarak adlandırılan dönemde yaşamıştır. 

Latin edebiyatı Yunan kültürünün izlerini taşır

M.Ö. 2. yüzyıldan sonra Eski Yunan edebiyatı yerini Latin edebiyatına bırakır. Latin edebiyatı Eski Yunan kültür ve sanatının etkisinde gelişir. 

Batı edebiyatında yenilikler, bilim ve sanatta “Yeniden Doğuş” anlamına gelen “Rönesans”la birlikte başlar. Biz de sizler için Latin edebiyatının önemli yazarlarından mutlaka okunması gereken en önemli 5 romanı derledik. İşte o dünya klasikleri…

Gabrıel Garcıa Marquez – Yüzyıllık Yalnızlık 

1982 Nobel Edebiyat Ödüllü, Kolombiyalı yazar Gabriel García Márquez Yüzyıllık Yalnızlık adlı kitabını 1967 yılında Meksika’ya ilk gidişinde yazmıştır. Gabriel Garcia Marquez’in bu büyük başyapıtı, Buendia ailesinin yedi neslinin ve kurdukları kasaba Macondo’nun hikayesidir.

Bu kitapta dağlarla çevrili bir yerleşim yerinden biraz daha fazlasını vaadeden Macondo’nun savaşlarına, felaketlerine hatta harikalarına ve mucizelerine şahit oluyoruz. Kolombiya yaşamının adeta bir mikro kozmosu olan Macondo’nun hikayesi sırlarla doludur ve yalnızca Aureliano Buendia gizemlerini kavrayabilir ve örtülü kaderini ortaya çıkarabilir.

Siyasal gerçekliği sihirli gerçekçilikle, fanteziyi komik bir stil ile harmanlayan Yüzyıllık Yalnızlık, yirminci yüzyılın en cesur ve orijinal eserlerinden biridir.

20. yüzyılın en önemli yazarlarından birisi olan Gabriel García Márquez’in kitaplarını okumak ve siz de bu büyülü yolculuğa çıkmak isterseniz Gabriel Garcia Marquez 13 Kitap Seti’ni okumanızı tavsiye ederiz. 

Jose Saramago – Günah Ülkesi

José Saramago, son yüz yılın en önemli uluslararası yazarlarından biridir. 1922’de Portekiz’de doğan Saramago, Baltasar ve Blimunda’nın yayınlanmasıyla yazar olarak öne çıktığında altmışlı yaşlarındaydı. Kitapları kırktan fazla dile çevrildi ve 1998’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü.

Saramago’nun bu kitabında kimsenin canını kurtarmadığı “beyaz körlük” salgınına yakalanan bir şehirden bahsedilir. Yetkililer körleri boş bir akıl hastanesine hapseder ve suç unsuru olan herkesi tutsak edip yiyeceklerini çalar.

Bu kabusa tanık olan biri, yedi yabancıya şehrin temkinsiz sokaklarda rehberlik eder. Kaybolma hissiyatının muhteşem bir örneği ve yirminci yüzyılın tanık olduğu dehşetin canlı bir hatırlatıcısı olan Körlük, insanın en kötü taraflarını ve zayıflıklarını muhteşem bir dille tasvir ediyor.

Isabel Allende – Ruhlar Evi

Şilili yazar Isabel Allende, Latin Amerika edebiyatının son yirmi yıl içinde yarattığı en büyük romancılardan biri. Yetenekli bir hikaye anlatıcısı olan Allende’nin şaşırtıcı romanı Ruhlar Evi, hem sembolik bir aile destanı hem de isimsiz bir Latin Amerika ülkesinin çalkantılı tarihinin hikayesidir. Bu kitap, Trueba ailesinin üç neslinin tüm zafer ve trajedilerini adeta bir gerçekmiş gibi aktarıyor.

Aile reisi Esteban, ruhlar dünyasıyla mistik bir bağlantısı olan ve karısı Clara’ya duyduğu aşkla, doymak bilmez bir siyasi güç arayışı arasında hareket etmeye çalışan değişken ve gururlu bir adamdır. Kızları Blanca, babasına meydan okuyarak yasak bir aşka yelken açtığında, sonuç Esteban’a beklenmedik bir hediye şeklinde geri döner: Ailesini ve ülkesini devrimci bir geleceğe taşıyacak güzel ve güçlü iradeli bir çocuk olan ve çok sevilen torunu Alba.

Yaşayan kişilerle, geçmişin ruhlarının iç içe olduğu bu eşsiz eser Ruhlar Evi’ni okumanızı öneririz. 

Paulo Coelho – Simyacı

24 Ağustos 1947, Rio de Janeiro, Brezilya’da doğan Paul Coelho, karakterlerinin genellikle ruhsal yolculuklarını tasvir ederken zengin bir sembolizm kullanmasıyla tanınıyor. Paulo Coelho’nun bu büyüleyici romanı ise dünya çapında sadık bir takipçi kitlesi oluşturmasına sebep olan kitaplarından…

Güçlü bir sadelik ve ruhani bir bilgelik ile göz kamaştıran bu hikaye, İspanya’daki anavatanından Mısır çölüne, Piramitlerin yakınında gömülü bir hazine aramak için seyahat eden Santiago adında Endülüslü bir çobanı anlatıyor.

Santiago; yolda bir kadınla, kendisine kral diyen bir adamla ve bir simyacıyla tanışır ve hepsi de Santiago’yu arayışı için doğru yöne yönlendirir. Hazinenin ne olduğunu ya da Santiago’nun yolundaki engelleri aşıp aşamayacağını kimse bilmiyor; ama maddeyi bulma yolculuğu olarak başlayan şey, içimizde ruhani bir hazine keşfine dönüşüyor.

Siz de bu felsefi öykünün bir parçası olmak ve Santiago’nun yolculuğuyla kendinizi bulmak isterseniz Simyacı kitabını mutlaka okumanızı tavsiye ediyoruz.

Marıo Vargas Llosa – Cennet Başka Yerde

Bu roman, Post-Empresyonist ressam Paul Gauguin ve feminizmin kurucularından biri olan büyükannesi Flora Tristan’ın tarihi bir ikili biyografisi olarak karşımıza çıkıyor.

Kitap 22 bölüme ayrılmış olup her biri Flora Tristan ve öldükten sonra doğduğu için asla tanımadığı torunu Paul Gauguin’in alternatif anlatılarını içerir. Perulu zengin bir adam ve Fransız bir kadının gayri meşru kızı olan Flora Tristan, kocasından nefret eder ve daha sonra kadın ve işçi hakları için savaşmak için onu terk eder.

Paul Gauguin’in hikayesi aslında ideal bir yaşam arayışını ortaya koyuyor. Gauguin, resim tutkusunun peşinden gitmek için karısını ve çocuklarını ve Paris’teki borsa işini bırakır. Bu süreçte, ilham almak için Tahiti ve Fransız Polinezyası’na kaçarak Avrupa uygarlığından uzaklaşmak için elinden gelenin en iyisini yapar. Geleneksel toplumdan kurtulmaya çalışan iki hayat arasındaki zıtlıklar ve benzerlikler, uzun fakat zarif bir şekilde anlatılıyor.

Kitaplarınızı daha rahat okumak için Wlue Kitap Okuma Işığı 3 LED’liyi denemenizi öneriyoruz.