Tarihî yarımada ya da bir başka ismiyle Suriçi; İstanbul tarihinin kuşkusuz en önemli bölgelerinden biridir. Yaygın bilinen bir efsaneye göre Megara kolonisi kumandanı Byzas tarafından Byzantion olarak kurulmuştur.

Haliç, İstanbul Boğazı ve Marmara Denizi ile çevrili olan bu şehir tarih boyunca çeşitli adlarla anılmış, gelişmiş ve sevenlerini kendisine âşık etmiştir. Birinci derece arkeolojik, kentsel-arkeolojik, kentsel-tarihi sit alanı olan bu bölge çeşitli kültür ve değerleri bünyesinde barındırmaktadır.

Tarihî yarımadada geziye çıkmak istiyorsanız -ki mutlaka çıkmalısınız- öncelikle İstanbul’a veya tarihî yarımadaya olan aşkınızı bulmanızı tavsiye ediyoruz. Her duyguya ait mekânsal ve duygusal güzellikleri bünyesinde barındırmasından ötürü sizi seçim yapmaya mahkûm bırakacak olan yarımadayı isterseniz birlikte turlayalım.

Tarihe Adım Adım Yolculuk: Sultanahmet ve Komşuları

Tarihî yarımadanın kalbi sayılabilecek bu yolculuk sizi derinden etkileyebilir. Günün erken saatlerinde henüz güneş doğmamışken geziye başlamanız size ciddi bir avantaj sağlayacaktır. Sessizliğin içerisinde hem çevrenizdeki yapıları daha rahat görebilir hem de mimarinin yansıtmış olduğu hazzı yaşayabilirsiniz.

Gülhane Parkında yürürken ceviz ağacı arayanlardan olmak mı yoksa tarihin değişimine tanık olan yapıları izleyenlerden olmak mı istersiniz? Bu cevabı verdikten sonra gözlerinizi kapatıp dilediğiniz tarihte uyanabilirsiniz.

Seçim yapmakta zorlanıyorsanız sadece adım atmakla başlayabilirsiniz. Bu adım sizi Gülhane Parkı, İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi, Yerebatan Sarnıcı, Ayasofya, Topkapı Sarayı, Aya İrini Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Hürrem Sultan Hamamı, Sultanahmet Camii, Hipodrom, Türk ve İslam Eserleri Müzesi, Büyük Saray Mozaikleri Müzesi, Theodosius Dikilitaşı ve Köprülü Kütüphanesi gibi tarihi yapılara ve mekanlara sürükleyecektir. 

Seyir defterinizi dolduracak anılar için mutlaka SJCAM SJ6 Legend 4K aksiyon kameranız yanınızda olsun.

Kültürel Etkiletişim: Vefa-Zeyrek-Kariye

Geziye tarihî yarımadanın en eski semtlerinden birisi olan Vefa ile yola başlamak gerekir. İçerisinde farklı anlamlar barındıran bu semt, bozacısı, lisesi ve kültürel mimarisiyle dönemin izlerini her daim üzerinde taşımaktadır.

Roma dönemine ait Bozdoğan Kemerini seyrettikten sonra Molla Zeyrek Camii’ne (Pantokrator Manastırı Kilisesi) giderek Ayasofya’dan sonra İstanbul’da ayakta kalan en büyük dini yapıyı ziyaret edebilir ve bu bölgeden tarihî yarımadayı izleyebilirsiniz.

Kariye Camii’ni (Azize Kurtarıcı Hora Kilisesi) ziyaret ederek iyi korunmuş mozaik ve fresklere göz ucuyla bakabilirsiniz. Öyküsü hakkında bilgi almak isterseniz Kariye kitabını inceleyebilirsiniz.

Ustalık Yolunda: Süleymaniye

Kentin en güzel silüetlerinden birisi olan ve Kayseri Ağırnas’lı Sinan tarafından yapılan bu cami Osmanlı mimarisinin yanı sıra dünya mimarisinin de en seçkin eserleri arasındadır. Evliya Çelebi buranın çevredeki yapılarla birlikte “bin kubbe” ile örtülü olduğunu aktarmıştır.

Ustalık yolunda Mimar Sinanı takip edebilirsiniz. Evliya Çelebi gibi kubbeleri görmek isterseniz, en doğru yer Süleymaniye Camii… Gün batımının sıcak dokunuşları ile haliç ve boğazın sularını kubbelerin arasından izleyebilirsiniz.

Eğer hat sanatına ilginiz varsa Süleymaniye Camii’nde meşhur hattat Ahmet Karahisarî ve talebesi Hasan Çelebi’nin eserlerini görebilirsiniz. İlgisi olanlar Ümraniye Hobi Sanat Hat Sanatı Başlangıç Seti ile yola çıkabilir.

Devr-i ebvab: Balat

Tarihi sokaklar ve kaldırımlar arasında yürürken yaşanmışlıkları düşlerseniz eğer bu sokaklarda tarih gözünüzün önünce canlanacaktır. Rengârenk evlerin ve pencerelerin altında çekilen fotoğraflar sizi derin bir yolculuğa çıkarabilir. Merdivenli yokuşu ararken kaybolabilir, kiremit caddesinde yeni renklerle tanışabilir veya Özel Fener Rum Ortaokulu ve Lisesi’nin kırmızı kiremitlerine hayran kalabilirsiniz.

Mola vermek istediğinizde kurabiyesi çok güzel kafelere oturabilir, sıkıldığınızda ise müteferricîn olarak kiliseleri, camileri, tarihi evleri, çarşıları veya antikacıları gezebilirsiniz.