ÜST
opera ve bale

Türkiye’de klasikleşen opera ve bale temsilleri

Opera ve bale, sahne ve gösteri sanatlarının birçok öğesini bünyesinde barındıran bir sanat dalıdır. Drama, müzik, dans gibi sanat dalları opera ve bale içinde yoğrularak bir bütün halini alır ve sahnedeki devinime katkıda bulunurlar. 16. yüz yıldan bu yana başta Avrupa olmak üzere dünyanın birçok yerinde gelişim göstermiş olan bu iki sahne sanatı, çağdaş toplumun alt yapısının oluşumunu büyük ölçüde etkilemiş, Türkiye’de 18. yüz yılın sonlarına doğru kendini göstermiş olmasına rağmen hızlı bir gelişim süreci geçirerek günümüzde kendi kitlesini oluşturmayı başarmıştır.

Opera ve balenin dünya üzerinde etkisini güçlendiren ve geniş kitlelere ulaşmasını sağlayan dünyanın en ünlü gösterileri, bugün Türkiye’de de sahneleniyor. İlk kez sahneye koyuldukları zaman asırlar öncesine dayansa da eserlerin müzikleri  ve performanslar bugün sahne sanatının önemli bir bölümünü oluşturmaya devam ediyor. Ünlü bestecilerin kaleminden çıkan ve yüzyıllardır aynı heyecan ve tutkuyla Türkiye’de sık sık sahnelenen klasikleşmiş opera ve bale eserlerini sizin için derledik.

Kuğu Gölü

opera ve bale

Kuşkusuz ki opera ve bale denince akla ilk gelen eser Kuğu Gölü’dür. 1877 yılında ilk kez Moskova’da sergilenen Kuğu Gölü, dört perdelik gösterisiyle tüm dünyada adını duyurmayı başarmıştır. Ancak hemen değil… Zira ilk kez sergilendiğinde oyun beğenilmemiştir. Eserin müziklerine imzasını atan Çaykovski ise bu başarısızlıktan dolayı kendini sorumlu tutarak 12 yıl boyunca başka bale eseri bestelememiştir. Ancak daha sonra yeniden koreografiler yapılarak sergilenmiş ve yıllar boyu akıllara kazınacak bir gösteriye imza atmıştır.

Eserin konusu ise şu şekildedir; bir büyücü tarafından arkadaşları ile birlikte kuğuya dönüştürülen ve ancak bir erkeğin aşkı ile tekrar insan kılığına dönüşebilecek olan Odette ile Prens Siegfried arasındaki aşk anlatılır. Eserde büyücünün, kızı Odil, prenses Odette kılığına girerek prensi kandırmaya çalışacaktır. Eserin özellikle göl kıyısında geçen sahneler için düzenlenen müzikleri yıllar içerisinde kült halin gelmiştir.

Fındıkkıran

Bale gösterileri düşünüldüğü zaman akla gelen ikinci isim Fındıkkıran’dır. Çaykovski’nin son bestelediği bale olması mı yoksa muazzam konusu mu onu bu kadar popüler yapmıştır bilinmez ama izleyicilerin üzerindeki etkisi büyüktür. Eserin konusu, küçük Alman kız Clara Stahlbaum’un yeni yıl hediyesi olarak aldığı fındıkkıran oyuncağıyla ilgidir.

Oyuncakla ilgili çeşitli rüyalara dalan minik kız, büyü-masal tarzı bir dünyanın kapılarını aralar. İlk sahnelenme tarihi 1892’ye uzanan bu eserin en önemli özelliği ise yeni yıl kutlamalarıyla özdeşlemiş olmasıdır. Halen, en ünlü bale gösterileri arasında yer alan Fındıkkıran oldukça eğlenceli bir oyundur.

Uyuyan Güzel

Klasik bale türünün en önemli eseri olarak kabul edilen Uyuyan Güzel, Çaykovski’nin müziği, Marius Petipa’nın koreografisi ve Mariinsky topluluğunun dansçılarını bir araya getiren çok özel bir gösteridir. İlk kez 1890 yılında St. Petersburg’da sahnelenen ve en kusursuz bale gösterisi olarak dikkat çeken eser, asıl şöhretine ise 19’uncu yüzyılda kavuşmuştur. Bu eser için konservatuarda birçok inceleme yazısı hazırlandığını, tezlere konu olduğunu not düşelim.

Dünyanın en ünlü opera ve bale gösterileri arasında yer alan Uyuyan Güzel’in hikayesi güçlü bir hükümdarın kızının doğum gününü kutlamak için perilerin de davetli olduğu büyük bir partide geçmektedir. Periler sırayla bebek prensese güzellik, sağlık, müzik yeteneği gibi hediyeler vermiştir. Kötü kalpli peri ise bebeği lanetlemiştir. Prenses 16 yaşına geldiğinde eline batacak bir iğne ile ölecektir.

Bale gösterisi Uyuyan Güzel’de konuklar arasından iyi kalpli bir başka peri ortaya çıkar ve laneti hafifletir. Prenses ölmeyecektir ancak uykuya dalacaktır. Kral, kızını korumak için ülkedeki tüm sivri uçlu iğneleri toplatır ve iğne kullanmayı yasaklar. Ancak yine de prenses 16 yaşına geldiğinde kötü kalpli peri bir şekilde kıza ulaşarak onu uyutur. Yüz yıl sonra ise bir prens uyuyan güzeli öper ve onu uyandırır.

Gıselle

En romantik balelerden biri sayılan Giselle, listemize son anda girmiş gibi gözükse de bir başyapıttır. İlk defa 1841’de Paris’te sahneye konan balenin orijinal koreografisi Jean Coralli ve Jules Perrot’a aittir. Günümüzde bizlerin izlediği versiyon ise Petipa tarafından Kraliyet Balesi adına ortaya konmuştur. Bestesi ise Adolpe Adam’a aittir.

Eser, çiftçi kızı Giselle ile asilzade Albrecht arasındaki aşkı ve talihsiz sonucunu ele almaktadır. Kendini çiftçi olarak tanıtan Albrecht, aşklarını evlilikle taçlandırmak ister, fakat Hilarion’un araştırma isteği Albrecht’in aslen kim olduğunu ortaya çıkartır. Zayıf kalbinin bu gerçekle yüzleşmeye dayanamaması üzerine Giselle üzüntüden hayata veda eder.

İkinci perde ise bambaşka ilerler, Hilarion mezarlığa gittiğinde Wilis adı verilen ölü kadınların ruhları ile sarmalanır ve onlar tarafından öldürülür. Albrecht gittiğinde de aynı tehlike altında kalır, fakat Giselle’in ruhu onun hayatını kurtarır. Tam manasıyla bir duygu seli yaratmasıyla nam salan bale, izleyicilerini romantizmin doruklarında gezdirmeye yüzyıllardır devam ediyor.

Romeo ve Julıet

Romeo ve Juliet, William Shakespeare’in oyunundan konusunu alan, Sergey Prokofyev’in 1935 yılında bestelediği bale müzikalidir. Romantik bir müzik olan bu eser, hem bale hem de klasik müzik repertuvarlarına girmiştir. Balenin ilk koreografisi Leonid Lavrosky tarafından ortaya konmuş, daha sonra ise sayısız farklı koreografi ile sahnelenmiştir.

Eser, 1917 Devrimi’nden sonra ülkeden ayrılan Prokofyev’in geri döndüğünde Bolşoy Balesi’nin siparişi üzerine bestelenmiştir. Ortaya çıkan sonuç, bestecinin diğer eserlerinin aksine politik değildir. Tamamlandığında ise sanatçı eserini opera ve bale tiyatrolarına kabul ettirmekte zorlanmıştır ve ilk kez 1938 yılında Çekoslavakya’da sahneye konmuştur. 1940’ta ise Leningrad’da Kirov Tiyatrosu’nda seyircisiyle buluşan bale, Bolşoy Tiyatrosu’nda ilk defa 1946’da sahnelenmiştir. Biraz geç gelen bir şöhreti olsa da, hak ettiği ilgiyi sonradan yakalayan balenin günümüz halini Prokofyev’in görmesini çok isterdik…

Madame Butterfly

Amerikalı yazar Luther Long’un 1898 yılında yazdığı Madam Butterfly adlı kısa öyküsünü, ABD’li oyun yazarı David Belasco tiyatro sahnesine uyarlayıp 1900’de New York’ta ilk kez sahneler. Oyun, aynı yıl Haziran ayında Londra’da oynandığında Giacomo Puccini’de izleyiciler arasındadır, çok etkilenir ve 1904 yılında Madam Butterfly Operası’nı besteler.

Ancak sonrasında hikayenin gerçek mi yoksa uydurma mı olduğu konusunda pek çok soru ortaya atılır. Luther Long, Japonya’da misyoner olarak bulunmuş kız kardeşi Jeanne’den, batılı aşığı tarafından terk edilmiş bir çayevinde çalışan fakir bir geyşanın öyküsünü dinleyerek bu öyküyü yazsa da, elbette kurgusal yanı da olan bir öyküdür. Zaten 1931 yılında Jeanne ile yapılan bir dizi röportaj Japonya basınında “Gerçek Madam Butterfly” adıyla yayınlanmıştır.

Bu dokunaklı öyküde, Amerikalı Subay Pinkerton 1891 yılında geldiği Nagasaki’de 15 yaşında olan Madame Butterfly yani Ciò Ciò San ile tanışır, ona aşık olur. Pinkerton’un vaat ettikleriyle umuda kapılan Butterfly, evlilik töreni yapar, kendisini Amerikalı olarak takdim etmeye başlar, dinini dahi değiştirir. Ancak Pinterkon Amerika’ya döner. Bu arada hamile olan Butterfly, sabırla Pinkerton’u bekler. Amerika’da yeniden evlenen Pinkerton, Nagasaki’ye Butterfly’ın yanına üç yaşına gelen oğlunu almak için geri döner. Sevgilisinin kendisine yaptığı ihanet karşısında Butterfly, ailesinden kalma geleneksel hançer ile intihar eder.

 

opera ve bale

Bu opera için bestelenmiş eserleri, Herbert Von Karajan yönetimindeki Herbert Von Karajan – Puccini: Madame Butterfly albümünden dinleyebilirsiniz.

Carmen

opera ve bale

Carmen, operada gerçekçilik akımının çağdaş yaşamın sıradan insanlar arasındaki görüntüsünü yansıtmaya çalışan türün ilk eserlerinden biri olarak kabul edilir. Fransız yazar Prosper Mérimée’nin bir hikayesinden alınır, İspanya’da geçen hikaye Henri Meilhac ve Ludovic Halévy tarafından opera metni şeklinde düzenlenir, romantik dönem bestecilerinin en önemlilerinden biri olan Georges Bizet tarafından 1874 yılında bestelenir.

Günümüzde de dünyanın en çok sahnelenen ve en çok sevilen operalarının başında gelir. Orijinali edebi bir eser olmasına rağmen George Bizet’in müzikleriyle müzik dünyasının unutulmazları arasına girmiş, farklı sanat disiplinlerine de esin kaynağı olmuştur. Paris’te 1875’te sahnelendiğinde yerleşik opera ve ahlak anlayışının ihlali gibi algılandığından olumsuz tepkilerle karşılanan eser, sonraları çok sevilmiştir.

Dört perde olan Carmen’de, Don Jose adlı bir muhafız çavuşu, bir tütün fabrikasında işçi olan Carmen adında bir çingene kızına aşık olur. Herkesin aklını kolayca başından alan Carmen, sevgilisini saygın hayatından koparıp kendisiyle beraber dağlarda yaşamaya ikna eder. Fakat bir süre sonra Carmen’in aşkı biter ve hayatına yeni biri girer. Don Jose’nin ise bunca şeyi göze aldığı kadını kolayca bırakmaya hiç niyeti yoktur…

La Boheme

İtalyan gerçekçi operasının en önemli temsilcilerinden olan Giacomo Puccini’nin en üstün eseri dört perdelik La Bohème operası, Fransız yazarı Henry Murger’in Bohem Hayatından Seçmeler adlı eserinden esinlenerek, İtalyan Giuseppe Giacosa ve Luigi Illica tarafından yazılır. Henry Muger’nin söz konusu eseri, Paris’in değişik sanat çevreleriyle ilgili hayatı, zarif ve ince bir anlatımla yansıtarak Parisli öğrencilerle şairlerin, sanatçı ve sanatseverlerin bohem hayatlarını olağanüstü çekicilikte bir üslupla dile getirir.

19. ve 20. yüzyıl opera ve bale dünyasına damgasını vuran Giacomo Puccini’nin müziği ve dönemin ünlü yazarı Henri Murger’in unutulmaz aşk hikayesini anlatan La Bohéme, 1830’ların Paris’inde bir dikişçi kadın olan Mimi ile şair Rodolfo arasındaki aşkı anlatır. Birbirlerine ilk görüşte açık olan bu çiftin aşkı çok büyüktür. Rodolfo Mimi’yi terk eder, çünkü Mimi’nin diğer erkeklerle flört etmesini kıskanmaktadır. Lakin Mimi veremdir ve ölmek üzeredir. Rodolfo birlikte yaşarken fakir yaşam şartlarının Mimi’nin sağlığını daha da kötüleştirdiğini bilerek vicdan azabı çekmektedir. Sonunda Mimi ölmeden önce kısa bir müddet için tekrar bir araya gelirler.

Figaro’nun Düğünü

Fransız yazar Beaumarchais’nin oyunu Figaro’nun Düğünü üçlemesinin ikinci bölümü, bu operaya esin kaynağı olmuştur. Figaronun Düğünü için, tarih boyu yazılmış en gülünç ve akıcı opera olduğu söylenir. Dört perdelik opera buffa olan (komik opera, müzikli komedi, hatta şaka operası bile denilebilir) Figaro’nun Düğünü’nde, zeki bir metin üstüne köpük gibi zarif bir müzik yerleşmiştir.

Figaro ve Susanna evlenmek üzeredirler, ancak evinde hizmetçi olarak çalıştıkları Kont Almaviva’nın eski bir feodal gelenek olan “Hizmetçinin evleneceği kadın ilk gece ev sahibinin yatağından geçer” geleneğini uygulamayı planlıyor olmasından korkuyorlardır. Figaro, Susanna ve kocasının sadakatsizliğinden şikayet eden Kontes birlik olup Kont’a bir oyun çevirmeye karar verirler.

Bütün bu klasikleşen temsilleri evinizde “Samsung 152 Ekran Smart LED TV” ile keyifle izleyebilirsiniz.